İnsanların bizimle nasıl konuşacağını, nasıl davranması gerektiğine bizler karar veriyoruz aslında. Ben izin verdiğim sürece benim kalbim kırılabilir. Ben izin verdiğim sürece insanlar bana zarar verebilir. Ben izin verdiğim sürece karşımdaki bana istediği cümleyi kurabilir. Bunlara izin vermeden önce kendimize ne kadar değer verdiğimize bakmalıyız. Bugün yaşadığım bir olay bana çok güzel bir şey öğretti.
***
Bana nasılsın, nasıl hissediyorsun diye bile sormayan insanların, beni kırmak için sırf can sıkmak için kurdukları iletişimde artık, totomla dinlemeye karar verdim. Nankörlük diye bir cümle var. Bunu bugün çok daha iyi hissettim. Gerçek olduğunu bir kez daha hayat yüzüme vurdu. Babamın sık sık kurduğu bir cümle vardır ‘’ yaptığın iyilik gün gelir vazifen olur’’ diye. Aynen öyle iyilik yaparsınız ama sizin sanki zorunluluğunuzmuş gibi hissettirilmekle kalmayıp birde o durumla alakalı, ‘emirler, uyarılar’ olması insanı çileden çıkartıyor.
***
Çok iyi olmadığınız bir konuda başkasını yargılama hakkına sahip değiliz. Doğru bildiğimiz şeyleri bizler yapalım, karşı tarafta bizden görsün örnek alsın. Kendi yapamadığımız bir şeyi başkasından beklemek, sadece üstünden yük atmaktan farksız benim için. Bu bana ağır geliyor ben bunu beceremiyorum, ama sen becereceksin demek; ben kendimdeki bu seviyeyi bu durumu beğenmiyorum ve sende de kendimi görüyorum. Kendimi yargılayamadığım eleştiremediğim için, sen üzerinden gitmek bana kendimi iyi hissettiriyor demektir.
***
Kim olursa olsun, alttan alamam haklıyken ‘geçim’ adı altında sessiz kalamam. Baştan beri ‘geçim’ denildiği için zaten sonu düşünülmeden bu kadar rahat cümleler kurulabiliyor. Ama bu ‘geçim’ denilen durum, belli bir zamandan sonra sadece karşı tarafa ‘bana hükmedebilirsin’ demiş oluyoruz. Yazı beni rahatlattığı için bunları yazıya dökmek istedim. Eski ben bu durumu günlerce kafaya takardı. Ama şimdi, tuvalete girip çıkacağım ve benim için konu kapanmış olacak.
***
Kendimi tanıma ve değerli olduğumu farkına varma süreci bu kadar zor geçmişken, kimseye bu durumu hafife aldıramam. Yakınım olarak gördüğüm birinin bana rahatça cümle kurmasını, ‘’zamanında konulmayan sınırın bedeli’’ olarak görüyorum sadece. Hayvanlar, şuuru ve sınırı olmayan varlıklardır. Ama onlar da bile şuur yokken, sadakatleriyle koyamadıkları sınırın karşılığını gösterirler. Ama biz insanoğlu geç de olsa şuurlu olduğumuzu fark ederek, sınırımızı koyabiliriz başka insanlara karşı.
***
Bir kedi sahibi olarak şunu söyleyeyim. Kedim insan canlısı değil, üstelik hayvan canlısı da değil. Sürekli bize ‘keşke dünyada tek olsam’ der gibi hissettiriyor. Evdeki fazlalığız sanki. Haliyle siz istediğiniz zaman sevemiyorsunuz. Eylül hanım izin verdiği sürece sevdirtiyor oda süreli. Eylüle ödül maması alıyoruz. Sevmek istediğimiz zaman, mama kabının sesini duyuyor ve ödül maması verileceğini anlayarak kendini önce sevdirtiyor sonra mamasını yiyor.
***
Kedimi anlatma sebebim, şuursuz bir varlık olmasına rağmen alma-verme dengesi üzerinde hareket edeceğini farkında. Bizlerinde bu farkındalığı hayatımıza geçirebiliriz umarım. Zamanında çizemediğin sınırı, bugün patlayan öfke ile kaybolan emekle ödersin. Serhat Yabancı Farkındalığı hayatımıza aktardığımız, farkındasızlığımızın bedelini hayatımızla ödemediğimiz, güneşli günler de görüşmek üzere. Vesselam.