Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

İÇİMİZDEKİ KİM?

Değerli dostlar, mübarek Ramazan Bayramını bitirdik. Umarım, ağız tadıyla huzurlu, mutlu bir bayram geçirmişsinizdir. Geçmiş bayramınız kutlu olsun. Bu haftaki yazımızın içeriği, iyilik ve mükemmellik üzerine. Önce öykümüzü anlatalım, sonra da değerlendirmesini yapalım. *** Bir Tibet manastırında baş bilge ile birlikte yaşayan keşişlerin ibretlik bir öyküsünden söz edilir. Onların yaşamları, disiplinli ve adanmışlık üzerinedir. İçinde bulundukları ortamda uyumlu ve huzurlu olarak yaşarlar. Uzak köylerden gelen insanlar böyle sevgi, iyilik ve güzellik dolu spiritüel (manevi, ruhsal) ortamın sıcaklığının tadını çıkarmak için bu manastıra akın ederler. *** Sonra bir gün baş bilge, dünyasal formunu terk eder ve inzivaya çekilir. Manastırda kalan keşişler geçmişte yaptıkları gibi aynı yaşamlarını ve davranışlarını sürdürürler. Ama bir süre sonra günlük alışılagelmiş özellikleri olan disiplinin ve adanmışlığın gevşemeleri belirir. Her gün manastıra gelen köylülerin sayısında azalmalar görülür. Bir süre sonra manastıra neredeyse kimse gelmez olur; ilgisiz ve bakımsız bir yere dönüşür. *** Bu olumsuzlukların ardından manastırdaki keşişler aralarında tartışmalar, çekişmeler yaşanır. Bazıları parmaklarını uzatarak başkalarını suçlarken bazıları da suçluluk duymaya başlar. Manastırın duvarlarındaki o iyilik ve mükemmellik enerjisi düşer; düşmanlık ve bencillik duyguları ile çatırdar. Bu yaşananlara dayanamayan kıdemli keşiş, bir çare arar. Baş bilgenin iki günlük yürüyüş uzaklığındaki bir yerde münzevi olarak spiritüel (manevi aleme dalmış) bir yaşam sürdüğünü öğrenir. O baş bilgeyi bulmak için hiç zaman geçirmeden yola koyulur. Uzunca bir yolculuktan sonra ormandaki inziva yerine varır ve baş bilgeyi orada bulur. Manastırda yaşananları anlatır. Manastırın düştüğü üzücü duruma çözüm ister. *** Keşişin bu üzgün ve çaresiz halini gören baş bilge gülümseyerek şöyle der: “Aranızda yaşayan ve Tanrı’nın enkarnasyonu (Tanrısal özelliği) olan biri var. Çevresindekiler tarafından saygı görmediği için kendisini göstermeyecek ve manastır bakımsızlık içinde kalacak.” Baş bilge bu sözleri söyledikten sonra yine sessizliğe bürünür, başka bir şey söylemez ve inzivaya çekilir. Kıdemli keşiş, manastıra dönüş yolu boyunca kardeşlerinden hangisinin “Enkarne Olan” olabileceğini merak eder. *** Yolda yürürken yüksek sesle “Belki o, yemeklerimizi yapan Jaspar kardeştir.” der. Ama biraz sonra düşüncesi değişir ve “Hayır, o olamaz. O, pasaklı ve aksi. Yaptığı yemeklerin tadı yok.” der. Sonra “Belki bahçıvanımız, Timor kardeştir.” diye düşünür. Bu düşünceden de çok çabuk vazgeçer. Yine yüksek sesle “Yoo, şüphesiz Tanrı tembel değildir ve Timor kardeşin yaptığı gibi asla yabani otların marulları yok etmesine izin vermezdi.” diye bağırır. *** Kıdemli keşiş, yol boyunca kardeşlerinin hepsini ve her birini kusurlar bularak azleder. Hiç kimsenin kalmadığını fark edince aklına baş bilgenin söyledikleri gelir. Baş bilgenin söylediği gibi keşişlerden birinin “Enkarne Olan” olması gerektiğini düşünür. Ancak yeni bir çare bulamadığı için bu duruma biraz daha üzülür. Sonra kendince bir çıkar yol bulur ve “Bu Kutsal Olan, kendisini gizlemek için kusurlu görünmeyi seçmiş olabilir mi?” diye düşünür. “Tabii ki olabilir! Böyle de olmalı!” diyerek çare bulduğunu düşünür. *** Bu düşünceler içinde manastıra ulaşan kıdemli keşiş, baş bilgenin söylediklerini kardeşlerine anlatır. Hepsi de “Tanrısal Olan”ın aralarında yaşadığını öğrenince şaşkına dönerler. Her biri, “Enkarne Olan Tanrı”nın kendisi olmadığını bildiği için her biri de kardeşlerini dikkatle incelemeye başlar. Hepsi aralarından kimin “Kutsal Olan” olduğunu anlamaya çalışır. Ama hepsi de diğerlerinin hatalarını ve başarısızlıklarını görebilmektedir. Eğer “Tanrısal Olan” aralarında ise kendisini çok iyi gizliyor. Bu kişiler arasında “Enkarne Olan”ı bulmak zor olacaktır. *** Birçok tartışmadan sonra birbirlerine karşı nazik ve sevgi dolu olmak için çaba göstermeye karar verirler. Birbirlerine karşı da “Enkarne Olan”a gösterecekleri saygı ve onur ile davranmaya karar verirler. Eğer “Tanrısal Olan” gizli kalmakta kararlı ise o zaman her bir keşişe o, sanki “Kutsal Olan”mış gibi davranmaktan başka seçenekleri olmadığını düşünecekler. *** Manastırdaki keşişlerin her biri kardeşlerinde “Tanrısal Olan”ı görmeye o kadar yoğunlaşırlar ki bir süre sonra kalpleri birbirlerine karşı sevgiyle dolar. Onları bağlayan zincirlerin halkaları bir bir kopar. Zaman geçtikçe Tanrı’yı yalnızca birbirlerinde değil herkeste ve her şeyde görmeye başlarlar. Manastırdaki günler, “Onun Kutsal Varlığı” ile iyilikler, mükemmellikler ve güzellikler içinde geçip gider. Manastıdaki bu olumlu ve güzel ortamın sevinci ve ışığı, deniz feneri gibi her yere yayılır. Kısa bir süre sonra köylüler de manastıra gelmeye başlar. Oradaki iyiliğin, güzelliğin, mükemmelliğin ve sadakatin dokunuşu ve etkisi, dalga dalga yayılır, tüm kapılara ulaşır. *** Tüm bu olumlu gelişmelerden sonra kıdemli keşiş, verdiği bu çok önemli sır için baş bilgeye teşekkür etmeye gider. Baş bilge kıdemli keşişe, “Enkarne Olan’ın kim olduğunu bulabildiniz mi?” diye sorar. Kıdemli keşiş de “Evet, O’nun hepimizin içinde olduğunu bulduk.” diye karşılık verir. İYİLİK DE KÖTÜLÜK DE İÇİMİZDE Evet değerli dostlar, öykümüz böyle. Bir ay boyunca oruç tutuldu, sonrasında bayram kutlandı. Hadi, tüm yılı geçtim, bu Ramazan ayı boyunca ve sonrasında bayramda insanlar birbirlerine sevgiyle, şefkatle, iyilikle, güzellikle bakabildiler mi? Böyle davranabildiler mi? İyilik de kötülük de içimizde. Şeytan da biziz, melek de! Sözün Özü: Kötü olanı görmek ve suçlamak çözüm değil. Bunların düzelmesi için çabalamak gerekir. Alfred Adler  
Ekleme Tarihi: 02 Nisan 2025 - Çarşamba

İÇİMİZDEKİ KİM?

Değerli dostlar, mübarek Ramazan Bayramını bitirdik. Umarım, ağız tadıyla huzurlu, mutlu bir bayram geçirmişsinizdir. Geçmiş bayramınız kutlu olsun. Bu haftaki yazımızın içeriği, iyilik ve mükemmellik üzerine. Önce öykümüzü anlatalım, sonra da değerlendirmesini yapalım.

***

Bir Tibet manastırında baş bilge ile birlikte yaşayan keşişlerin ibretlik bir öyküsünden söz edilir. Onların yaşamları, disiplinli ve adanmışlık üzerinedir. İçinde bulundukları ortamda uyumlu ve huzurlu olarak yaşarlar. Uzak köylerden gelen insanlar böyle sevgi, iyilik ve güzellik dolu spiritüel (manevi, ruhsal) ortamın sıcaklığının tadını çıkarmak için bu manastıra akın ederler.

***

Sonra bir gün baş bilge, dünyasal formunu terk eder ve inzivaya çekilir. Manastırda kalan keşişler geçmişte yaptıkları gibi aynı yaşamlarını ve davranışlarını sürdürürler. Ama bir süre sonra günlük alışılagelmiş özellikleri olan disiplinin ve adanmışlığın gevşemeleri belirir. Her gün manastıra gelen köylülerin sayısında azalmalar görülür. Bir süre sonra manastıra neredeyse kimse gelmez olur; ilgisiz ve bakımsız bir yere dönüşür.

***

Bu olumsuzlukların ardından manastırdaki keşişler aralarında tartışmalar, çekişmeler yaşanır. Bazıları parmaklarını uzatarak başkalarını suçlarken bazıları da suçluluk duymaya başlar. Manastırın duvarlarındaki o iyilik ve mükemmellik enerjisi düşer; düşmanlık ve bencillik duyguları ile çatırdar. Bu yaşananlara dayanamayan kıdemli keşiş, bir çare arar. Baş bilgenin iki günlük yürüyüş uzaklığındaki bir yerde münzevi olarak spiritüel (manevi aleme dalmış) bir yaşam sürdüğünü öğrenir. O baş bilgeyi bulmak için hiç zaman geçirmeden yola koyulur. Uzunca bir yolculuktan sonra ormandaki inziva yerine varır ve baş bilgeyi orada bulur. Manastırda yaşananları anlatır. Manastırın düştüğü üzücü duruma çözüm ister.

***

Keşişin bu üzgün ve çaresiz halini gören baş bilge gülümseyerek şöyle der: “Aranızda yaşayan ve Tanrı’nın enkarnasyonu (Tanrısal özelliği) olan biri var. Çevresindekiler tarafından saygı görmediği için kendisini göstermeyecek ve manastır bakımsızlık içinde kalacak.” Baş bilge bu sözleri söyledikten sonra yine sessizliğe bürünür, başka bir şey söylemez ve inzivaya çekilir. Kıdemli keşiş, manastıra dönüş yolu boyunca kardeşlerinden hangisinin “Enkarne Olan” olabileceğini merak eder.

***

Yolda yürürken yüksek sesle “Belki o, yemeklerimizi yapan Jaspar kardeştir.” der. Ama biraz sonra düşüncesi değişir ve “Hayır, o olamaz. O, pasaklı ve aksi. Yaptığı yemeklerin tadı yok.” der. Sonra “Belki bahçıvanımız, Timor kardeştir.” diye düşünür. Bu düşünceden de çok çabuk vazgeçer. Yine yüksek sesle “Yoo, şüphesiz Tanrı tembel değildir ve Timor kardeşin yaptığı gibi asla yabani otların marulları yok etmesine izin vermezdi.” diye bağırır.

***

Kıdemli keşiş, yol boyunca kardeşlerinin hepsini ve her birini kusurlar bularak azleder. Hiç kimsenin kalmadığını fark edince aklına baş bilgenin söyledikleri gelir. Baş bilgenin söylediği gibi keşişlerden birinin “Enkarne Olan” olması gerektiğini düşünür. Ancak yeni bir çare bulamadığı için bu duruma biraz daha üzülür. Sonra kendince bir çıkar yol bulur ve “Bu Kutsal Olan, kendisini gizlemek için kusurlu görünmeyi seçmiş olabilir mi?” diye düşünür. “Tabii ki olabilir! Böyle de olmalı!” diyerek çare bulduğunu düşünür.

***

Bu düşünceler içinde manastıra ulaşan kıdemli keşiş, baş bilgenin söylediklerini kardeşlerine anlatır. Hepsi de “Tanrısal Olan”ın aralarında yaşadığını öğrenince şaşkına dönerler. Her biri, “Enkarne Olan Tanrı”nın kendisi olmadığını bildiği için her biri de kardeşlerini dikkatle incelemeye başlar. Hepsi aralarından kimin “Kutsal Olan” olduğunu anlamaya çalışır. Ama hepsi de diğerlerinin hatalarını ve başarısızlıklarını görebilmektedir. Eğer “Tanrısal Olan” aralarında ise kendisini çok iyi gizliyor. Bu kişiler arasında “Enkarne Olan”ı bulmak zor olacaktır.

***

Birçok tartışmadan sonra birbirlerine karşı nazik ve sevgi dolu olmak için çaba göstermeye karar verirler. Birbirlerine karşı da “Enkarne Olan”a gösterecekleri saygı ve onur ile davranmaya karar verirler. Eğer “Tanrısal Olan” gizli kalmakta kararlı ise o zaman her bir keşişe o, sanki “Kutsal Olan”mış gibi davranmaktan başka seçenekleri olmadığını düşünecekler.

***

Manastırdaki keşişlerin her biri kardeşlerinde “Tanrısal Olan”ı görmeye o kadar yoğunlaşırlar ki bir süre sonra kalpleri birbirlerine karşı sevgiyle dolar. Onları bağlayan zincirlerin halkaları bir bir kopar. Zaman geçtikçe Tanrı’yı yalnızca birbirlerinde değil herkeste ve her şeyde görmeye başlarlar. Manastırdaki günler, “Onun Kutsal Varlığı” ile iyilikler, mükemmellikler ve güzellikler içinde geçip gider. Manastıdaki bu olumlu ve güzel ortamın sevinci ve ışığı, deniz feneri gibi her yere yayılır. Kısa bir süre sonra köylüler de manastıra gelmeye başlar. Oradaki iyiliğin, güzelliğin, mükemmelliğin ve sadakatin dokunuşu ve etkisi, dalga dalga yayılır, tüm kapılara ulaşır.

***

Tüm bu olumlu gelişmelerden sonra kıdemli keşiş, verdiği bu çok önemli sır için baş bilgeye teşekkür etmeye gider. Baş bilge kıdemli keşişe, “Enkarne Olan’ın kim olduğunu bulabildiniz mi?” diye sorar. Kıdemli keşiş de “Evet, O’nun hepimizin içinde olduğunu bulduk.” diye karşılık verir.

İYİLİK DE KÖTÜLÜK DE İÇİMİZDE

Evet değerli dostlar, öykümüz böyle. Bir ay boyunca oruç tutuldu, sonrasında bayram kutlandı. Hadi, tüm yılı geçtim, bu Ramazan ayı boyunca ve sonrasında bayramda insanlar birbirlerine sevgiyle, şefkatle, iyilikle, güzellikle bakabildiler mi? Böyle davranabildiler mi? İyilik de kötülük de içimizde. Şeytan da biziz, melek de!

Sözün Özü:

Kötü olanı görmek ve suçlamak çözüm değil. Bunların düzelmesi için çabalamak gerekir. Alfred Adler

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.