Değerli dostlar, geçen haftaki yazımızda “Okullar Kapanırken” demiş ve çocuklarımızın yaz tatilini, boş zamanlarını nasıl değerlendirmeleri gerektiğiyle ilgili bir öykü paylaşmıştım. O öyküden çıkaracağımız oldukça çok ders vardı.
Çıkaracağımız derslerle ilgili birkaç ipucu aktarmak yerinde olacak.
Çocuklarımız, iyisiyle kötüsüyle bir yılı geride bıraktı. Bir üst sınıfa geçtiler. Geçen her yıl, çocuklarımıza yeni bir şeyler katmalı, kazandırmalı.
Onlara özgüven kazandırmalı. Görülecektir ki hayatlarında birçok şey daha iyi olacak.
Öncelikle zamanı nasıl kullanacakları öğretilmeli. Zamanı iyi kullanmaları için progamlı yaşamayı öğrenmeliler. Günün her saati her dakikası planlanmalı. Akşam olduğunda ve yatağına yatmadan önce günün muhasebesini yapmalı ve “Bugün, neleri yaptım, neleri yapmadım ya da yapamadım?” diyebilmeli.
Her yeni güne mutlu, coşkulu ve gülümseyerek başlamalı. Çevresine pozitif enerji saçmalı. Konuştuğu, iletişime geçtiği kişilere sıcak, samimi ve dürüst davranmalı, bu davranışlarıyla güven vermeli.
Yaptığı işi severek ve isteyerek yapmalı ki yaptığı işten zevk ve keyif alsın. İsteyerek ve severek yapılan iş hem iyi olur hem de başarılı olur.
Yine güne başlarken karşılaştığı herkese “günaydın, iyi günler” demeli. Yapılan iyi davranışın karşılığında mutlaka teşekkür etmeli.
Kim olursa olsun, iletişimde olduğu her kişi ile yüzüne ve gözlerine bakarak konuşmalı; söylenenleri ve anlatılanları çok iyi dinlemeli ve anlamalı.
Kendisine, çevresine ve eşyalarına özen göstemeli, değer vermeli. Bunun yolu da kitap okumaktır. Her gün, düzenli olarak kitap okumalı. Çünkü kitap okmak, okuyanı özel ve ayrıcalıklı yapar. Bunu unutmamalı.
En güzel duygulardan biri de işe yaramaktır. Evde, annesine babasına yardım etmeli, ev işlerinde yardımcı olmalı. Dışarıda da yapılacak iş varsa dışarıdaki işlere (dükkan, büro, bağ, bahçe, tarla vb.) yardımcı olabilmeli. Her bireyin yapabileceği, elinden gelen bir iş, mutlaka vardır.
Evde yatağını düzeltmesini, odasını toplamasını, tabağını kaldırmasını, kitaplığını ve çantasını düzenlemesini istemeliyiz.
Öğrendiklerini, deneyimlerini ve başardıklarını paylaşmasını istemeli, bu tür davranışlarının sürmesi ve kalıcı hale gelmesi için yüreklendirilmeli, onurlandırılmalıdır.
Çocuklarımızın başarılı, özgüveni yüksek, ülkesine, ailesine ve çevresine yararlı bireyler olması için onlara sorumluluklar verilmeli, başarma duyguları geliştirilmelidir. Elde ettikleri başarılardan ve işe yarar bireyler olduklarından dolayı mutlu olmaları, keyif almaları sağlanmalıdır.
Yapılan araştırmalardan elde edilen verilere göre son yıllarda çoğu kişi yaptığı işten keyif almıyor. Yaptığı işi isteyerek yapmıyor. Hoşuna giden, isteyerek ve severek iş yapan insan sayısı çok az.
İnsanların ilgi duyduğu, zevk aldığı, isteyerek ve severek yapacağı işlerde çalışabilmesi için eğitim sistemimizin baştan düzenlenmesi gerekiyor. Çocuğun ilgi alanı, merakı, yeteneği, zevk aldığı işler, alanlar, meslekler mutlaka fark edilmeli ki çocuğun eğitimi ona göre planlanıp yönlendirilebilsin.
Sözü çok uzatmak istemiyorum. Yukarıda ele aldığımız konuyu, Prof. Dr. Acar Baltaş hocamız çok güzel, anlamlı ve farklı bir bakış açısı ile değerlendirmiş. Acar Baltaş hocamız, şöyle diyor: Konfor alanından yüksek performans çıkmaz. Annelere babalara söylediğim bir tek şey var, çocuklarınızı sorumlulukla ödüllendirin. Niye? Çünkü cevher, baskı altında mücevhere dönüşür. Aksi takdirde potansiyelinizin ne olduğunu bilemezsiniz. Kolay hayat insana potansiyelini gerçekleştirmesi için imkan sağlamaz. Onun için zor koşullarda yetişen çocuklar, çalışarak okuyanlar, sahip olduklarına sahip olmak için bedel ödeyenler, sahip oldukları kendilerine sunulanlara kıyasla hayatta çok büyük bir avantaj sahibidirler.”
Sözün Özü
Sorumluluk almaktan kaçanların her zaman suçlayacağı birileri vardır.