Günümüzün hastalığı olan şiddet ve aldatmanın, tarihteki serüvenine baktığımızda; bugün biraz daha ılımlı ve yumuşamış olduğunu görüyoruz. En büyük nedenleri arasında mal mülk ve para hırsı olsa da, bireysel hatalar kıskançlık ego ve narsis yaklaşımlarda şiddette etkili olmaktadır. Burada ilahi adaletin nasıl bir istikamette ilerleyeceğini elbette bizler bilemeyiz. Ama bakıyoruz ki zaman zaman hakiki adalet kendini muhakkak tecelli ettirmektedir. Bunu kısa bir öyküyle anlaşılır hale sokmaya çalışalım.
***
Kadın arabayı sağa çekti, hışımla yaşlı adama döndü: -Hiçbir şeyim değilsin artık, çabuk in arabadan.
***
Yaşlı adam usulca arabadan indi, kulağı karısındaydı bir sözüyle tekrar arabaya binmeye hazırdı. Kadın da arabadan indi, parmaklarının ucuyla yaşlı adamı yol kenarına çekti, tekrar arabaya binip kapıyı kapadı, tek bir söz söylemeden gitti.
***
Öylece yolun kenarında kalan yaşlı adam ne bir adım ileri ne bir adım geri kımıldayamadı, çakıldı kaldı. "ben ne yaptım ki şimdi ona, neden böyle yaptı acaba, şimdi gelir beni alır, beni pek sever bilirim, beni bırakmaz. " diye geçirdi içinden. Elini çenesine götürdü, şaşkınlık içerisindeydi, neden böyle yapmıştı acaba. Çözmeye çalışıyordu, kımıldamadan öylece mum gibi kaldı. Bir sorunla karşılaştığında hep böyle olurdu, sessiz sakin ve bulanık…. "Neyse birazdan geri döner beni alır…"
***
Bir müddet sonra kendine geldi, açıldı, ayaklarına fer geldi, yavaş-yavaş kendini yolun kıyısında ki kocaman bir kayanın dibine attı. Birden hatırladı; ceketi, cüzdanı, kimliği araba kalmıştı. " Evet evet şimdi gelir beni alır… hem beni neden bıraksın ki...!" İnceden bir rüzgâr esti. Narenciye bahçelerinin kokusu burnuna kadar geldi. Uçsuz bucaksız bir zeytinlik uzanıyordu kıyı boyunca. İnceden gelen yanık yağ ve kükürt kokusu ondandı. Sonra kalkan ve inen uçakların sesini duydu. Yaşlı adam birden hatırladı, yurt dışına gideceklerdi. "Tabi ya! karımla beraber seyahate çıkıyorduk… Yok-yok şimdi gelir beni alır, bizim uçak kalkmak üzeredir, beni almadan gitmez ...! hem neden böyle bir şey yapsın ki...? Ona ev aldım, araba aldım, hem de vekalet verdim, neden böyle bir şey yapsın ki...? Beni seviyor...! hem de kaç kere söylemişti. Senin için ölürüm demişti. Beni bırakıp gider mi hiç... asla...! neyse şimdi gelir beni alır, senin için ölürüm demişti ya, hem de kaç kere..."
***
İki karga yaşlı adamın üzerinden ard arda uçup, sesler çıkararak yakın bir zeytin ağacına kondu. Sonra biri tekrar kalktı yaşlı adamın sırtını dayadığı koca kayanın tepesine kondu. Diğeri de yanına geldi. Yaşlı adam başını kaldırıp onlara baktı. Kargalarda ona bakıyordu. Yaşlı adamın içine bir ferahlık doldu ki anlatılmaz… Hafif bir toz bulutu geçti asfaltın üzerinden. Sıcağın buğusuyla toprağın yüzeyi buruş buruş oldu. Çocukluğu geldi aklına; en çok nenesiyle dedesini severdi. Babasını hiç hatırlamıyordu, anne sinide çok az görmüştü.
***
Arada bir geçen arabaların motor ve korna seslerini duyuyor zihni karışıyor sonra tekrar toparlanıyordu. Kırmızı bir araba geldi önünde durdu. Dönen tozları eliyle sağa sola savurdu:
-Salih amca hayırdır ne arıyorsun burada.
Yaşlı adam yavaş-yavaş yerinden kalktı arabaya yürüdü. Başını şoför mahalline eğdi:
-Buyur evladım bir şey mi dedin?
-Benim Salih amca İsmet, öğrencin ismet.
-Bak sen işe...! İsmet evladım sen ne arıyorsun burada?
-Hava alanına gidiyordum seni yol kenarında görünce...
-Yok evladım bizde eşimle havaalanına gidiyorduk, birden ne olduysa beni aşağı indirdi hiçbir şey demeden gitti, şimdi gelir beni almaya, bir şeye kızdı herhalde, çok merak ediyorum, neden hala gelmedi" dedi.
İsmetin eli ayağı kurudu, beti benzi kaçtı. "Kadın bunu başından savmış, bunun haberi yok" diye geçirdi içinden.
-Ne zaman oldu bu
-üç dört saat oldu.
-Gel ben sen götüreyim.
Yaşlı adam sevinçle arabaya bindi.
-Hava alanına götür beni, şimdi beni bekliyordur orda.
-Olur Salih amca.
***
İsmet Münasip bir dille gerçekleri anlatmayı çok düşündü ama anlatamadı. İsmet hocasının tüm evveliyatını biliyordu. Kadın onu yolda bırakıp kaçmıştı. Durum onu gösteriyor. Başka bir izahı yoktu. Arada bir dönüp Salih amcaya bakıyor-bakıyor bir türlü adamın hala ayıkmadığına şaşıp kalıyordu. Sıra-sıra dizili çiftliklerin yanından geçerken, arabanın içine gübre kokuları doluyordu. Salih amcada derin-derin içine çeker çocukluğunu tekrar yaşar gibi olurdu.
-Ohh be....! evladım bu kokuyu duymayalı yıllar oldu, özlemişim, duruver burada azıcık, içim açılsın.
***
İsmet arabayı kenarı çekti. Bunu fırsat bilip yaşlı adamın oğluna aradı. Her şeyi bir-bir anlattı. Anlatı anlatmasına ama aldığı cevap onu öyle bir şoka sokmuştu ki; sevinsin mi üzülsün mü bilemedi. Bir saat önce karakoldan Salih amcanın oğlunu aramışlardı. Babasının arabasının kaza yaptığını üvey annesinin öldüğünü, babasının arabada olmadığını bildirmişlerdi. "Eeeee işte adalet buna denir" dedi İsmet “Bütün mallar yine hak ettiği yere döndü, tek mirasçısı kocası olduğuna göre mallar yine Salih amcanındı" İçin-için seviniyordu ismet:
-Hadi Salih amca gidelim artık, şimdi senin oğlanla konuştum bizi evde bekliyor, sana diyecekleri varmış, senin hanımda eve gitmiş.
-Yaa..! Dedim ben sana o beni bırakmaz diye, evden o aratmıştır. Kendisi iyi miymiş neden beni almaya gelmemiş.
-Orasını bilmem Salih amca eve gidince kendin öğrenirsin.