...İsteyen Hac/ 28, 30, 34, 36, 37. ayetlerine; isteyen "Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: "Bütün temiz şeyler size helal kılındı." Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakalayıverdiklerinden de -üzerine Allah'ın adını anarak- yiyin..."denen (Maide S. 4) 'e veya "Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılanları da (yaratan O'dur). Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır." denen (En'am S.142) 'ye; belki (Nahl S.5)'e de bakmalısınız.
KURBAN, dinî literatürde "muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvanı ibâdet maksadıyla usûlüne uygun olarak kesmek"; sözlükte ise "yaklaşmak" anlamına gelirse de ayni zamanda geniş anlamda da "Allah'a yaklaşmayı, Allah yolunda malların feda edilebileceğini, Allah'a teslimiyeti ve şükrü" ifade eder. Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Netice olarak, Kurban kesmenin meşruiyeti İslâmî tabirle; Kitap, Sünnet ve İcmâ-ı Ümmet ile sabittir; en ufak şüpheye imkân yoktur diyebiliriz.
Rabbimiz, yukarıda bir kısmı sayılan pek çok Ayetlerle; peygamberimiz Hz. Muhammed ASM da pek çok Hadis-i Şerifiyle hayvanlardan yiyecek olarak istifade edilebileceğini, onların Allah için kesilebileceğini belirtmişlerdir. Hatta ASM'ın "İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın" (İbn Mâce, Edâhı, 2; Ahmed b.Hanbel, Müsned, II, 321) şeklindeki ifadeleri konunun önemini daha da açıkça ortaya koymaktadır.
Şu kaynaklarda, daha geniş tarzda, Kurbanın Sünnet'teki yeri açıklanmaktadır:
1-İbn-i Mâce,Edâhâ 3,10,3122;
2-Tirmizi Kurban 1,8,9,10,1547;
3-Müslim, Edâhî,6;
4-Nesâî, Kurban,17. İhtiyaç hissedenler bakabilir.
Benzeri Nasslardan hareket eden Hanefi fukahâsı Kurban kesmenin VÂCİP olduğu görüşündedirler (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324–31, XII, 8; Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Kahire, 1327-28/1910, V, 61, 62; el-Fetâva'l Hindiyye, Bulak 1310, V, 291).
Kurbanın eti konusunda en faziletli tutum, üçte birini tasadduk, üçte birini dostlara ikram, üçte birini de evde alıkoymaktır (Kâsânî, a.g.e., V, 81; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 300).
Ancak "Büyükbaş hayvan kurban etmeyi de Allah'ın size emrettiği ibadet biçimlerinden saydık. Onlar size çeşitli yararlar sağlarlar. Ön ayaklarını bağlayarak onları boğazlarken, üzerlerine Allah'ın adını anın. Yan üstü düşüp öldüklerinde etlerinden hem kendiniz yiyin ve hem de isteyene de istemeyene de yedirin. Şükredesiniz diye o hayvanları böylece buyruğunuza sunduk. Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaşacaktır. Allah'a ulaşacak olan şey; sadece içinizdeki Allah saygısıdır, takvadır..."(Hacc,36-37) ayetlerinden de anlaşılacağı üzere bir ibadet olan Kurban kesmenin Allah için olması şarttır. Bu kurbanların etleri ve kanları Allah'a ulaşmamakta; O'na sadece içinizdeki saygı ve takva çıkabilmektedir.
Burada Kurban kesmenin kimlere vacip olduğu gibi bilgilere hiç girmek istemiyorum. Bunları herkesin bildiğini veya isterse kolayca öğrenebileceğine inanıyorum.
Bizlere, daha ilkokuldan itibaren, insanların hayvanları evcilleştirdiği öğretilmişti. Ancak, bir türlü evcilleştirilemeyen pek çok hayvan ve geçenlerde on yıllık bakıcısını yiyiveren aslan bu bilgiyi kökünden yalanladı. Onların uygun mizaçlarla bizlerin önüne arz edilmesinin, Rabb-i Rahim tarafından yapıldığını haber veren Ayetler haklı çıktı.
Onlara acıdığını söyleyenlerin telaşlarına lüzum yok. Çünkü çok merhametli olan Yaratıcıları, mazi ve müstakbeli onlara kapatınca, mezbaha önünde bile fazla telaş edemiyorlar. Çünkü Yaratıcıları, onları önemli ve lezzetli rızıklar olarak vazifelendirirken çok ızdırap çekmemeleri için de uygun bir yapı bahşetmiş. Hatta kesilmek için yatırılan bir hayvan dahi, kesilirken bir an acı duymakla karşı karşıya kalsa da, hemen o histen de mahrum olarak o his dahi gidiyor; İnşâllah bir üst mertebeye çıkabilmeye nâil oluyor...
Diyanet Yayınevinden, çocuklarıma aldığım bir masanın hikâyesi beni o zaman gerçekten etkilemişi. Kitapçık her sayfada resimlerle de süslenmiş kaliteli bir yayındı...
Dindar bir ailenin evinde vazife gören mesut masa, bir yılbaşı gecesi komşu tarafından isteniyor..(Masanın ayaklarında yüzü ve gözleri var gibi çizilmişti.) Masa, hayret ve şaşkınlıkla komşu daireye taşınıyor. Şuursuz aile olan komşu ve misafirleri, bir yılın hesabını düşünüp, verilen nimetleri hatırlamadan, helal nimetlerden istifade etmek yerine haram ve zararlı olan içkilerle, kumarla kendilerini perişan ediyorlar. Bir birlerine hakaretler yağdırıyorlar. Üstünde kumar oynanırken, içkiler içilip ve hatta üstüne başına haram meşrubatlar dökülürken zavallı masa, adeta ızdırap çekiyor, ağlıyor. Ertesi gün evine dönünce temizlenip evin çocukları ders çalışırken; büyükler üzerinde günlük Kur'an Cüzlerini okurlarken masanın aldığı lezzet yine resimlerde bile belli oluyor. Basit bir çam ağacı iken kesilip böyle bir ailede masa olarak vazife aldığı için şükürler ediyor, bu halde ömrüne devam etmek için Allah'a dualarla yalvarıyor.
Buna özde benzeyen bir olayı, Hınıs Lisesinde çalışırken anlatmışlardı. Erzurum'da vazifeli Hınıs'lı bir Doçent ağabey oturduğu evin önüne gelince, top oynayan ortaokul öğrencileri ağabeyin önüne top atıyorlar. O'da vurup onların gönlünü alıyor. Ancak apartmanlarının önünde, bir beyin, uzun paltosu ve fotörüyle kızgın olarak beklediğini görünce şaşırıyor. Adam, "Beyefendi. Lütfen evladımın yakasından elinizi çekin; onun kafasını karıştırmayın!"diyerek çıkışıyor. Doçent ağabey de "Aman efendim, ben sizin evladınızı tanımam bile.!" diye cevap veriyor. Ancak adamcağız, "Nasıl olur, demin size topu atan çocuk benim evladımdır. Akşamları yemekte beraber oluyoruz. Çocuk garip şeyler söylüyor. Oğlumun kafası karışmış. Sanki deli gibi olmuş. Daha dün 'Baba bak göveçteki etler adeta konuşuyorlar. Duyuyor musun? Bizi sen ye, makamımız yükselsin, insan olalım. Seninle beraber namaz kılalım; Allah'ı, insan aklıyla düşünüp tanıyalım, biz de lezzetlere gark olalım' gibi mânâsız, dengesiz sözler söyledi. Sık sık böyle fikirler ortaya koyuyor. Bunları hep sizin anlattığınızı söyledi."deyince mesele anlaşılıyor.
Doçent ağabey, bu beyi yakındaki pastanede, her şeye mânâ-i harfiyle bakmayı, olayları melekût tarafından değerlendirmeyi, oğluna Nurlu Sohbetlerde anlattığı gibi, babasına da anlatınca, adamcağız renkten renge girmiş, kızarmış, bozarmış..."Aman beyefendi çok özür dilerim. Meğer benim oğlum benden de ileri bir idrake ulaşmış. Artık tamamen size emanet ediyorum, Allah sizlerden razı olsun." deyivermiş.
Bediüzzaman,"Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır." ,(23.Lem'a) diyerek iman ve İslam'a aykırı akıl almaz fikirler serdedenler hakkında, çok az yerde başvurduğu ağır bir tâbir kullanmaktadır. Çünkü "Hakkın hatırı âlidir.Hiç bir hatıra feda edilmez."
Şahsen ben de, Allah'ı tanımayan, verilen nimetlerle ilgili realiteyi idrak edip şükredemeyen, her şeyin hakikatini vahyin doğru olan bakışıyla değerlendiremeyen sözde bir ilim(!) adamı olmaktansa; sâfi bir koyun olmaya veya Marzi-i İlahî doğrultusunda yaşayan bir mümin insanın evinde mesela bir masa olmaya razıyım. Bir koyun, bir kuzu olsam bir an acı çekmek de olsa Allah rızası doğrultusunda kesilip doğru dürüst bir insaniyet mertebesine çıkmayı canı gönülden isterdim.
İsterseniz, böyle düşüncelerle yıllarca çırpınan, Rabbi'ne dualar eden bir kayanın hikâyesini, bir hafta sonu, gazetesinde tam sayfa halinde yazan İslam Yaşar'ın nefis tefekkürünü de okuyun. Okuyun da, bu bakışın müthiş derinliğini ruhunuzda tam olarak hissedebilin. Belki benim gibi hislenip insan olduğunuza, Müminliğinize ve belki çok şeylerinize küllî bir şekilde şükredersiniz. Bütün varlıklara ve olaylara artık çok, ama çok farklı bakarsınız. Hayatınızı çok lezzetlendirir, pek çok renklendirirsiniz(Devamı var.)